2 Nisan 2012 Pazartesi

George ORWELL Kimdir?


Orwell, bir İngiliz gazeteci ve 20. yüzyılın iki en önemli romanı 'Hayvan Çiftliği'  ve 'Bin Dokuz Yüz Seksen Dört' ün yazarıdır.

Orwell ,Eric Arthur Blair ismiyle doğu Hindistan'da, İngiliz sömürge memurunun oğlu olarak 25 Haziran 1903 tarihinde  doğdu.Eğitimini İngiltere'de aldı, Eton'ı terk etmesinin ardından, önce Hindistan İmparatorluk Teşkilatı'na daha sonra İngiliz kolonisine katıldı.    1927 yılında istifa etti ve bir yazar olmaya karar verdi. 1928 yılında, bir yazar olarak başarılı olamaması sebebiyle bir dizi hastalık yaşamasının ardından Paris'e taşındı. 1933 yılında yayınlanan 'Paris ve Londra'da Beş Parasız' adlı ilk kitabında deneyimlerini anlattı. Kitabının basımından kısa bir süre önce, George Orwell adını aldı.1934'te ilk romanı 'Burma Günleri' yayınlandı.

Kendisini, 1920'lerin sonunda anarşist diye niteleyen Orwell, 1930'larda ise sosyalizme yakınlaştı. 1936 yılında, işsiz madencilerin içinde bulunduğu yoksulluk üzerine haber yapmak için kuzey İngiltere'ye gönderildi; buradaki deneyimlerini "Wigan İskelesi Yolu "nda (1937) derledi. 1936'nın sonlarında, Franco milliyetçilerine karşı Cumhuriyetçiler için savaşmak üzere İspanya'ya gitti. Sovyet destekli komünistlerin baskılarından ötürü kaçmak zorunda kaldı. Bu deneyim O'nun ömür boyu anti-Stalinist olmasına neden oldu. 1941 ve 1943 yılları arasında, Orwell BBC için propaganda yaptı. Artık O, kitaplar yazan,yorumlar kaleme alan üretken bir gazeteciydi. 
1945 yılında, Orwell'in 'Hayvan Çiftliği' yayımlandı. Stalin'in Rus Devrimine yaptığı ihanete dayanan ve bir çiftlikteki hayvanların yaşadıklarını anlatan siyasi bir masal niteliğindeki eser adını duyurdu, buna bağlı olarak da Orwell yaşamında ilk defa mali açıdan rahatladı. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört' dört yıl sonra yayımlandı. Hayali bir totaliter rejimi geleceğe uyarlayan kitabın başlığı ve pek çok cümlesi derin etki yarattı. "Evim güzel evim", "Büyük Birader seni izliyor" gibi kullanımlar popülerleşti ve günlük kullanımda yer aldı. Orwell artık sağlığını iyice bozan tüberküloz yüzünden 21 Ocak 1950 tarihinde öldü.


Bu biyografi bbc.co.uk sayfasından çevrilmiştir.

Who Is George Orwell?


Orwell was a British journalist and author, who wrote two of the most famous novels of the 20th century 'Animal Farm' and 'Nineteen Eighty-Four'.

Orwell was born Eric Arthur Blair on 25 June 1903 in eastern India, the son of a British colonial civil servant. He was educated in England and, after he left Eton, joined the Indian Imperial Police in Burma, then a British colony. He resigned in 1927 and decided to become a writer. In 1928, he moved to Paris where lack of success as a writer forced him into a series of menial jobs. He described his experiences in his first book, 'Down and Out in Paris and London', published in 1933. He took the name George Orwell, shortly before its publication. This was followed by his first novel, 'Burmese Days', in 1934.

An anarchist in the late 1920s, by the 1930s he had begun to consider himself a socialist. In 1936, he was commissioned to write an account of poverty among unemployed miners in northern England, which resulted in 'The Road to Wigan Pier' (1937). Late in 1936, Orwell travelled to Spain to fight for the Republicans against Franco's Nationalists. He was forced to flee in fear of his life from Soviet-backed communists who were suppressing revolutionary socialist dissenters. The experience turned him into a lifelong anti-Stalinist.
Between 1941 and 1943, Orwell worked on propaganda for the BBC. In 1943, he became literary editor of the Tribune, a weekly left-wing magazine. By now he was a prolific journalist, writing articles, reviews and books.
In 1945, Orwell's 'Animal Farm' was published. A political fable set in a farmyard but based on Stalin's betrayal of the Russian Revolution, it made Orwell's name and ensured he was financially comfortable for the first time in his life. 'Nineteen Eighty-Four' was published four years later. Set in an imaginary totalitarian future, the book made a deep impression, with its title and many phrases - such as 'Big Brother is watching you', 'newspeak' and 'doublethink' - entering popular use. By now Orwell's health was deteriorating and he died of tuberculosis on 21 January 1950.

This biography has been taken from bbc.co.uk 

“1984” Romanında Yabancılaşma Teması , George ORWELL





Kitap 1947-1948 yıllarında yazılmıştır. Birkaç farklı isim düşünüldükten sonra kitabın basım tarihinin son iki rakamının yer değiştirilmesiyle elde edilen “1984” te karar kılınmıştır. 1948 senesi İkinci Dünya Savaşanın sona erdiği; ancak harp dönemi kaotik atmosferinin hala hissedildiği süreçte yer alır. Romanın ana karakteri Winston Smith toplumunu,toplumunun sorunlarını,hislerini, inançlarının  tükenmişliğini simgeler. İsmi, savaş sırasında hem politik  hem de aydın bir kahraman olarak görülen Winston Churchill’le ilişkilendirilmiştir. Soy isim olarak ise İngiltere’de sıkça kullanılan “Smith” tercih edilmiştir,böylelikle başkahraman sıradanlaştırılmıştır.


Orwell, karakterini harikulade biçimde yaratmış ve okuyucunun Winston’a sempati duymasını sağlayabilmiştir. Karşımızda bir taraftan günlüğüne “kahrolsun Büyük Birader” yazan veya Julia ile yasadışı ilişkisi olan asi; diğer taraftan yakalanma korkusu yaşayan paranoyak bir adam bulunmaktadır. Söz konusu kişilik özellikleri ,okuyucusunun karakter ile özdeşleşmesini; hayatın mekanik ilerlediği, tüm düşüncelerin ve hareketlerin kontrol edildiği bir toplumda yaşamanın Winston’a verdiği acı ile ızdırabı hissedebilmesini kolaylaştırmıştır.


İnsan ilişkilerinin, insani hislerin oldukça zedelendiği Okyanusya toplumunda yabancılaşma kaçınılmazdır. Çocuklar da dahil herkes bir diğerini izlemek, partiye yapılan en ufak suistimali bildirmek üzere eğitilmiştir. Winston iyimserliğin  mümkün olmadığı, umuttan uzak bir dünyada yaşamaktadır. Doğruluk Bakanlığı’nda ,geçmişi Parti’nin güncel resmi kayıtlarına uygun olarak değiştirmekten,başka bir deyişle tarihi “yenilemek”ten ,böylelikle Parti’nin “herşeyi bildiğini” kanıtlamaktan sorumludur. Aslında görevi  ortadan kaldırılmış kişileri aslında hiç var olmamışlar gibi göstermek amacıyla kayıtları yeniden yazmak, fotoğrafları değiştirmektir. Orijinal evraklar ise “bellek çukuru”nda yakılarak yok edilir. Winston tarihte değişiklikler yapabilmekten  entelektüel anlamda haz almasına rağmen, gitgide hakiki geçmişe karşı merak duymaya başlar,dahası onu öğrenmeye çalışır. Herkesin yalnızca yaşamsal fonksiyonlarını devam ettirdiği ve  Parti’nin buyruklarına boyun eğdiği bir toplumda Winston, her özgür insan gibi, düşünmeye, sorgulamaya, sevmeye ihtiyaç duyar.


Winston Smith geçmişini hatırlamaya çalışır;fakat başarılı olamaz. Yalnızdır, ailesi yoktur, ailesine ait bir resim ya da bir belge yoktur. Zaman zaman annesi aklına gelse de gerçek bir duygu yoğunluğu yaşayamaz. Aslında en başta kendi hayatına, kişiliğine yabancı olduğundan topluma karşı yabancılaşmış hissetmesi sürpriz değildir.


Kahraman, Zafer Konakları’nda bir dairede sıkıcı yaşamını devam ettirir; mavi iş önlüğü giyer;kara ekmek, bitter çikolata ile tatlandırıcıdan oluşan ve Parti tarafından belirli miktarda dağıtılan yiyeceklerle beslenir; Zafer Cin’i içer yine Zafer marka sigara tüketir. Her adımının izlendiği, ağzından çıkan her cümlenin kayda geçirildiği bu ortamda Winston diğer insanlara inanma hususunda sıkıntı yaşar, bu güvensizlik ile hissizleşir. Monoton  olarak sürüp giden hayatı Julia’yı fark etmesi ve onunla birlikte olmaya başlamasıyla değişir. Artık dünyaya tek başına isyan etmiyordur; bir sevgilisi,bir yoldaşı vardır.  Parti bu kural dışı aşk ilişkisini öğreninceye kadar etraftan birlikte soyutlanacak;  topluma yabancılaşmış olma halini beraber yaşayacaklardır.


Güven probleminin yanı sıra mekanikleşme ve kentsel bozulmalar da Winston’ın yabancılaşmasında önemli rol oynamaktadır. Yıkık dökük gri binalar, doğru düzgün çalışmayan asansörler, beklenmedik anlarda kesilen elektrik ile patlayan borular Okyanusya’da insanca yaşamanın  hayli güç olduğunu göstermektedir. Böyle nedenlerden ötürü de okuyucu ana karakterin uyumsuzluk sorununu kolayca anlamaktadır.


Özünde Parti amacına ulaşmaktadır: Parti’nin gizli ekipleri gerçeği değiştirmekte,tarihi baştan yazmakta, kendilerine karşı gelen kişileri sadece öldürmekle kalmayıp onların isimlerini ve yüzlerini toplum hafızasından silmektedir. Halkın hangi koşullarda yaşadıkları ya da nelerden yakındıkları konusuna kafa yormamaktadırlar. Tele ekranlar vasıtasıyla bireyleri izlemekte ve onlara ne yapıp ne yapmamaları hakkında buyruklar vermektedirler. Doğal olarak belli zaman aşımının ardından insanlar böylesi hayat standardına dahi uyum sağlar; ancak Winston Smith gibi düşünen kişiler bu düzene ayak uyduramaz neticede de hiç “var olmamış” sayılırlar.

Alienation Theme In The Novel “1984” by George ORWELL


The book was written  in 1947-1948 and named as “1984” after eliminating a few options by inverting the date. Those were the years that the war had just ended but the chaotic atmosphere of the war was still felt. Winston Smith , the protagonist of the novel ,represents his society and their troubles,their emotions,their lack of belief in everything in a sense. The first name makes reference to Winston Churchill, one of the famous British statesman, who is a political and intellectual hero during war. The surname Smith is a very common English name,thus the main character of the book is representative of “everyman”.
Orwell creates his character perfectly and makes reader to symphatize Winston. On the one hand we have a rebellious man who commits crimes such as writing “down with Big Brother” in his diary or having an illegal love affair with Julia; on the other hand he has paranoias about being catched. These characteristics makes reader to identify themselves with him and experience his pain and agony, caused by living in a society where life is mechanized like any other machine and where all thoughts and actions are controlled.

Alienation is inevitable in a society like the one in Oceania of which human bonds and human emotions have been destroyed. Everyone, including children, are taught to keep an eye on one other and report misconduct to the Party. Winston lives in a World in which optimism is an impossibility; lacking any real hope. At the Minitrue he is an editör responsible  for historical revisionism, concording the past to the Party’s contemporary official version of the past; thus making the government of Ocenia seem omniscient. As such, he perpetually rewrites records and alters photographs, rendering the deleted people as “unpersons”; the original documents are incinerated in a “memory hole”. Despite enjoying the intellectual challenges of historical revisionism he becomes increasingly fascinated by true past and tries to learn more about it. Winston seeks the unadultered truth-and the only way to attain that is by rebelling against the totalitarian rule of the Party. In a society where everyone is merely existing and fulfilling the Party's wishes, Winston continues to think, question, love, and feel like all free human beings should.



He tries to remember his past but he could not. Winston is alone, he doesn’t have a family and he even doesn’t have their photos or their writings etc. He thinks about his mother  sometimes,however  he is not able to feel any real emotion. He is a stranger to his own life,own identity indeed; thus his alienation to society, like other characters in the novel, is not suprising.

Winston Smith has troubles about relying on others. In an environment that all of his behaviours are controlled and all his speeches are recorded, he cannot trust anybody. This lack of confidence makes him insensitive. He lives a very dull life in an apartment at Victory Mansions: he wears blue overalls, eats synthesized food – including black bread, bitter chocolate, and fake saccharine – rationed out by the Party, drinks industrial grade Victory Gin, and smokes Victory Cigarettes  as a common man untill he recognizes Julia and builds up a relationship. He is not alienated from real life by himself from now on, he has a lover and a friend. They will resist together by the time Party realize this inexcusable love affair.

Mechanization and urban decay affect the protagonist, as well. Symphatized by the readers , Winston  is easily identified with  them and they are able to  understand his feelings about the world Grey buildings which are crumbling, never working elevators, unreliable electricity and plumbing show how mankind  and their needs are neglected.
Party achieves its aim: Inner Party workers  change the truth, rewrite the history, not only kill the rebellious people but also remove their name and body from the memory of society. They do not think in which condition people do live or from what they suffer. With the help of telescreens they can follow them and order them what to do. After a while community gets used to this kind of life style,however, the ones like Winston is unable to adapt as a consequence he becomes one of the “unpersons”.

31 Mart 2012 Cumartesi

Otorite Kazanmak İçin "Dil"in Kötüye Kullanılması,Hayvan Çiftliği, George ORWELL


Romanda domuzların totaliter rejimlerini destekleyen pek çok unsur bulunmasına rağmen belki de bunların en önemlisi "dil"dir.İletişimin temel aracı olarak kullanılan "dil"in sadece başkalarıyla ilişki kurmaya,haberleşmeye yaradığını söyleyemeyiz; onun aynı zamanda rejimler ve hükümetler var etme gücünün olduğundan da söz etmemiz gerekir.

Kitabın başlarında "dil"in birleştirici yönü okuyucuyu karşılar.Çiftliğin saygın hayvanlarından Old Major, çiftlikteki hayvanların devrimci duygularını kabartan bir konuşma yapar."Sahip olduğumuz tek gerçek düşman insandır". Söylevin ana fikri budur ve söylev Hayvan Çiftliği'nde büyük yer tutacak olan propagandaların ilk işareti niteliğindedir. Old Major'ın konuşması hayvanları büyüler,onları enerji ile doldurur ve yine Old Major'ın güçlükle hatırladığı "İngiltere'nin Hayvanları" marşı çiftlik ahalisi tarafından daha ilk dinlemede ezberlenir. Öyle ki marş hayvanlarda çılgınca bir heyecan yaratır ve ileride, devrim sonrasında bir araya gelindiği zaman sık sık söylenecektir. Marş da propaganda vazifesi görür. Domuzlar işçi sınıfı hayvanlara ezberlenen marşı aynı anda ahengle söyleterek suni bir ihtişam ve asalet atmosferi yaratır.Marşın, hayvanları bireyselliklerinden uzaklaştırma ve tamamen özgür olmalarını sağlayacak yollardan saptırma gibi bir etkisi bulunduğunu söylemek yanlış olmaz.

Temelde hayvanların uymak zorunda olduğu "değiştirilemez yasalar" şeklinde tanımlanan "Yedi Emir" hayvan olmanın temel prensiplerinden meydana gelmektedir ve domuzlar tarafından üzerinde düşünülüp ortaya çıkarılmıştır.Bu yazılı kurallar "hayvan olma"nın temel ülkülerini ifade eder ve çiftlikteki hayvanlar için yeni bir yaşam için umut vadeder; öte yandan nutuklar ve marş gibi "Yedi Emir" de işçi sınıfını kontrol altında tutmanın başka bir yoludur.

Dilin anlamı çarpıtılabilir. Squealer ve diğer domuzlar hayvanların cahil olmasından faydalanır ve onlara eğitim vermeyi reddeder.Böylelikle istedikleri şeyi istedikleri gibi şekillendirip bilgisiz hayvanların beyinlerini yönetebilirler.Domuzlar turfanda elmaları kendileri  için ayırdığı zaman Squealer elmaları almalarının ve sütleri içmelerinin sebebinin menfaatleri gereği olmadığını; bilimin elma ve sütü beynin çalışmasında büyük faydası olduğunu kanıtladığını;bu sebeple beyin gücü olan domuzların istemeye istemeye sırf çiftliğin organizasyonu ve refahı için elma ve süt tükettiklerini belirtir. Bu hayvanların kendilerini domuzlar ile eşit olduklarına inanmalarına yeter. Bir başka örnek  Squealer'ın , Boxer ve Boxer'ın hastanedeki son dakikaları hakkında yaptığı söylev olabilir. Son derece  özverili,tüm benliğini çiftliğin menfaatlerine adamış bu atın acıklı sonu Squealer tarafından epey çarpıtılarak aktarılır: "Çok yaşa Hayvan Çiftliği! Çok Yaşa Yoldaş Napoleon! Napoleon her zaman haklıdır!" Üstelik Boxer'ın hayvan maması yapılmak üzere bir kasaba yollandığı hakkındaki "saçma dedikodu" da Squealer'ın muhteşem anlatısıyla bir anda unutulur.

Hayvan Çiftliği'nin lideri Napoleon da hayvanları kontrol etmek        amacıyla "dil"i kötüye kullanır. Devrimin ilk evrelerinde hiç bir aktif   rolü bulunmayan bu karakteri sonraları tüm kontrolü eline geçirmiş olarak görürüz.Snowball'ı devre dışı bırakmak için, alkol içebilmek için, kendisine karşı gelen hayvanları öldürmek için veya evde yaşamak için ve bunlardan ötürü cezalandırılmamak için Napoleon'un kullandığı en etkili silah dil ve hitabet sanatıdır. Tüm bunlar için elbette önce sağ kolu Squealer'ı kullanır ardından birer birer "emir"leri değiştirir. Öte yandan  Snowball'ın direk olarak kullandığı uslüp, O her ne kadar Jones'a karşı ansızın yapılan saldırıyı hazırlamış olsa da, hayvanlara liderlik  etmiş ve çatışma esnasında yaralanmış olsa da , toplum geliştikçe  "Hayvan Komiteleri"ne ilham vermiş;tavuklar için "Yumurta Üretim Kurulu"nu, koyunlar için "Daha Beyaz Yün Hareketi"ni başlatmış olsa da sonunda Snowball'a zarar vermiştir.

Propaganda,hitabet sanatı ve riyakarlığın en açık gerçeklere şekil verme hatta onları değiştirme gücü vardır.Romanda muhteşem bir reformcu olan Snowball adım adım karalanır. Squealer hayvanların bilincini bulandırmak için sıkı çalışır: "Cesaret yeterli değildir", der. "Sadakat ve itaat daha önemlidir. İnanıyorum ki Ahır Savaşı'nda, Snowball'ın yaptıklarının ne kadar abartılmış olduğunun farkedildiği zaman da gelecek. Disiplin yoldaşlar, disiplin! Bugünün sloganı budur. Tek bir yanlış adımla düşmanlarımız tepemize binebilir. Eminim yoldaşlar, Jones'u geri istemezsiniz." Snowball'ın kötülüğün kaynağı olduğu efsanesi böyle başlar. Söylenti Napoleon'u herşeyi düşünen bir lider ve çiftliğin yaratıcısı olarak göklere çıkararaktan kısa zamanda yayılır. Rüzgargülü yapma fikri tabiki Napoleon'a aittir fakat planlar  Snowball tarafından çalınmıştır. Rüzgargülü ilk rüzgarda hasar görüp yıkıldığı vakit Napoleon bizzat kendi öne atılıp iz peşine düşer ve Snowball'ın kokusunu aldığını ileri sürerek  gece ansızın gelip rüzgargülünü yıkan bu eski çiftlik sakinine kin kusar. Sonraki ilkbaharda Snowball'ın mısır çaldığı, yumurtaları kırdığı, filizlere zarar verdiği vs. farkedilir(!)  İneklerin de Snowball'ın gece gelip onlar uyurken sütlerini içtiğini açıklamalarıyla tipik bir uyutma dalgası sağlanmış olur.  

Napoleon derin bir araştırma yapılmasını emreder, Squealer hayvanları bilgilendirir, "Snowball, daha en başında Jones ile aynı taraftaymış! Onca zaman  Jones'un gizli ajanıymış! Tüm bunlar Snowball'ın geride bıraktığı ve bizim yeni keşfettiğimiz belgelerle kanıtlandı.". Squealer gerçeklerle doğruları karıştırıp hayvanların akıllarını bulandırır ve Napoleon'un Snowball'ı kovmakta haklı olduğunu düşünmelerini sağlar. "Liderliği bir zevk gibi düşünmeyin" ve " Liderlik derin ,bunun yanında ağır bir sorumluluktur"  sık kullandığı cümlelerdir. Bütün bu propagandalar hayvanların bir zamanlar devrimin kahramanı olan Snowball hakkında en azılı düşman olarak konuşmalarıni,hatta buna inanmalarını sağlarken Napoleon'un liderliği de kendilerine anlatılan yarımyamalak gerçeklerle saygı görür. Elbette Napoleon kendinden bekleneni yapar: emirleri birkaç sözcükle temelden değiştirir. Diğer domuzlarla çiftlik evinde yaşamaya ve yatakta yatmaya başladığında  "çarşaflı" sözcüğünü orjinali "hiçbir hayvan yatakta yatamaz" olan emire ekler ya da kendisine karşı direnişe kalkışan üç tavuğu katlettiğinde bir diğer kural değiştirilir "hiçbir hayvan başka bir hayvanı nedensiz öldüremez". Bunlara ek olarak insan davranışlarını ve insanlara has özellikleri engelleyen " dört ayak iyidir, iki ayak kötüdür" buyruğu " dört ayak iyidir, iki ayak daha iyidir" e dönüşür.

En sonda "Yedi Emir"in tek bir cümle halini aldığı görülür: "Bütün hayvanlar eşittir ama bazıları daha eşittir." Bu durum dilin ,hitabet sanatının amacından saptırılarak ikiyüzlülükle buluşmasının, duyduğuna inanan ve söylenenlere uyması gerektiğini düşünen bir toplum oluşturmada liderler,yöneticiler tarafından kullanılabileceğini gösterir. Orwell "Hayvan Çiftliği" romanıyla etkili propagandanın,riyakar bir uslubun halkı sessiz tutabileceği; konuşma dilinin toplum üzerinde büyük etki yaratabileceği fikrini okuyucuya aktarır.

Abuse Of Language In Order To Gain Authority In "Animal Farm" by Gearge Orwell

In the novella ,there are many factors which support pigs' totalitarian regime but the most significant one is language. lt's clear that used as the main tool of communication, language not only establishes relationships with others but also it has power to establish regimes and governments.


ln the very beginning of the book,reader comes across with the uniting side of language. Old Major, who is a respected animal on the farm, has given a speech to stir the animals' emotion into rebellion. "Man is the only real enemy we have", is the main idea of  Old Major's speech and is containing the first sign of propaganda on Animal Farm. His oration inspires and energizes the listeners. He also remembers and sings the song "Beasts of England" and listeners learns it by heart. lt would be sang frequently after the revolution, especially after meetings. The song serves as a propaganda, too. By making the working-class animals speak the same words at the same time, the pigs evoke an atmosphere of grandeur and nobility associated with the recited text's subject matter. The song also erodes the animals'sense of individuality and keeps them focused on the tasks by wich they will purportedly achieve freedom.


Seven Commandments are "written on the tarred wall in great white letters that could be read thirty yards away". These are the basic principles of animalism, worked out by the pigs and described originally as "unalterable laws" by which the animals were to live.  Seven Commandments are expressing the ideals of animalism and the hopes for a new life by the animals on the farm, besides they are another way of keeping animals under control.


The meaning of language can easily be distorted and this point is emphasized in the novel by the help of the characters like Squealer. He and the other pigs have a chance to abuse the language because the animals in the farm are illiterate and the same pigs neglect to educate them as well. When pigs start to claiming the windfall apples, Squealer explains that they are not taking them as privilege but because science has proved that milk and apples are necessary for the pigs' brainwork. "We pigs are brainworkers. The whole management and organisation of the farm depend on us. Day and night, we are watching over your welfare. lt is for your sake that we drink that milk and eat those apples." This is at least satisfies the animals that they are equal to the pigs. Another example may be Squealer's giving a complete narrative of Boxer's last moments in hospital and is able to quote his last words: "Long live Animal Farm! Long live Comrade Napoleon! Napoleon is always right!" Fortunately,too, he is able to refute the ridiculous rumour that Boxer was sent to the knacker. "The animals were relieved to hear this"


Napoleon, the leader of the farm, abuses language to control others,too. Althought he does not have an active part in the beginning of the revolution he has ultimate power in the end. He uses language and rhetoric to eliminate Snowball,to be able to drink alcohol, kill the animals who rebel against him or live in the house (these are restricted behaviours by the Seven Commandments) He first uses his "right hand man" Squealer and then changes the rules. On the contrary, Snowball obviously has much more brains than Napoleon. He paints the commendments against the end wall of the barn, and when it comes to the battle for Manor Farm and Jones, the farmer who tries to recover his property, it is Snowball that has prepared and drilled the animals for the unexpected attack. lt is Snowball who leads them and who is wounded. As the community developes, it is observed that snowball inspired the  "Animal Communities", while Napoleon took no interest in such things. Snowball formed the "Egg  Production Committee" for the hens, the "Clean Tails League" for the cows, etc. He never lies to animals, tries to teach them new ideas and believes in revolution. But his direct use of language brings him harm in the end.


Propaganda and hypocricy have power to reshape or even to change the most visible truths. A great reformist, Snowball, is  made a fallen hero step by step. Squealer works hard to make animals less conscious of what has happened: "He foought bravely at the Battle of the Cowshed" said somebody; "Bravery is not enough" was the answer. "Loyalty and obedience are more important. And as to the Battle of Cowshed, l believe the time willl come when we shall find that Snowball's part in it was much exaggerated. Discipline, comrades, iron discipline! That is the watchword for today. One false step, and our enemies would be upon us. Surely,comrades, you do not want Jones back." That is the first step in the legend that Snowball is the source of evil. The legend grows rather quietly with the building up Napoleon as the leader  who thought of everything and is the father of the farm. The windmill was of course really Napoleon's own idea, and Snowball had stolen the plans from among Napoleon's papers. When the windmill falls down at the first puff with the wind, Napoleon himself comes forth and snuffs around till he smells Snowball. "Comrades' he said quietly, 'do you know who is responsible for this? Do you know the enemy who has come in the night and overthrown our windmill? Snowball!' he suddenly roared in a voice of thunder" Next spring, it was discovered that Snowball stole the corn, he upset the milk-pails, he broke the eggs, he trampled the seed-beds, he gnawed the bark off the fruit-trees. A  typical touch of hypnosis is supplied when "the cows declared unanimously that Snowball crept into their stalls and milked them in their sleep. Napoleon orders a full investigation, and Squealer is able to tell the animals that "Snowball was in league with Jones from the very start! He was Jones's secret agent all the time. lt has all been proved in documents which he left behind him and which we have only just discovered." Squealer mixes the truth with lies to confuse the animals and makes them to  think Napoleon was right in banishing Snowball. All these propagandas cause the animals to believe in the idea that Snowball who was the hero of revolution once upon a time, is the greatest enemy now and Napoleon's leadership is acknowledged with the half truths which are told to them. Napoleon only does what best suits himself and he basically changes all of the commandments with a few words. When he and the other pigs start to stay in the farm house and sleep in the beds he only adds the words  "with sheet" to the commandment which is originally "No animal shall sleep in bed" or after the  three hens are slaughtered because of the attempted rebellion another commandment is changed "No animal shall kill any other animal without couse" . ln addition to these the ban of human qualities and the basis of "four legs good, two legs bad"  transforms into "four legs good, two legs better".


ln the end, the commandments reduce to one single sentence "All animals are equal but some animals are more equal than the others" which is obviously demonstrates that using language on behalf of rulers enables society to believe in what they hear and abey what they are told to. Orwell conveys his point of view that hypocricy in addition to propaganda keeps people silent and language has power to control society, with his novella "Animal Farm".